15 Ekim 2017 Pazar

SANATTA RUHSALLIK ÜZERİNE


Jackson Pollock Autumn Rhythm 1950
Yoğun hayat biçimimiz hepimize dar bir alanda tanımlanmış bir rol veriyor, buna bağlı olarak da ruhumuzdaki unsurları geliştirmeye yönelik yaratıcı eylemler de ancak o rolün sınırları içinde olabiliyor.Ruhumuzun bu sınırlı alanı dışındaki bölgeleri de ziyan edilmiş oluyor.İletişim eksikliği, psikolojik ve sosyolojik faktörlerin birleşmesiyle korkuyu, güvensizliği ahlaki tabansızlıği üretip umudun yok olmasını sağlıyor. İnsanın fiziksel açlığı dışında ruhun da bir açlığı vardır der Spinoza.Bu açlığı hazla, arzuyla, mutlulukla ve yaratıcı eylemlerin en kudretlisi sanatla giderilir.
Sanatçı sanatını konuştururken eserini yapısallığını, özgünlüğünü elinde tutması için bir takım unsurlara dikkat etmesi gerekir.Bunlardan bir tanesi geleceğe yönelik yaptırımlarda bulunma durumudur.Geçmişin sanat ilkeleri canlandırma çabası en fazla ölü bir sanat doğurur der Kandinsky. Yanlızca çağının çocuğu olan, geleceğe yönelik güç taşımayan, geleceğin yaratıçılarından olamayan sanat kısır ve zayıf bir sanattır.Duygudaşlık,  izleyicinin ,sanatçının bakış açısını kavrayacak şekilde yetiştirmelidir. Günümüzün sanat anlayışı adi ihtiyaçlara hizmek etmekte, maddi amaçlar için kullanılmaktadır. Özünü somut, gerçeklerde arar, çünkü daha yüce birşeyden haberleri yoktur. Tek amaçları nesneleri yeniden üretmektir ve aynı şeyleri üretip dururlar. Bu durumla ,herşey maddi midir yada maddesel midir? Yoksa her şey ruhsal mıdır? Yoksa maddeyle ruh arasında yaptığımız ayrım göreceli bir ifade midir? Ruhun bir ürünü olmakla birlikte pozitif bilimler tarafından da tanımlanan düşünce, kaba değil hassas malzemeden oluşan bir maddedir.
Bir diğer unsur İçsel unsura yönelmedir.Sanataki özgüblük mutlak değildir.Doğanın unsurlarını almak İçsel armoniyi yansıtmakta yardımcı olabilir; ancak bunu taklit yoluyla değil içsel ruhlarının sanatsal sezgileriyle yapmaları gerekir.Nesneleri yapısal formlarını olduğu gibi geçirmek bile sanatçıyı kısıtlar, limitler.Nitekim izlenim yapması dışsal ve içsel unsurına yön vermesine yardımcı olur. Sanatçının düşünce dünyanında bir form oluşturur.Sanatçı sınırlarını kendi özgünlüğü çercevesinde belirlemesi gerekmektedir.
Sanatta gereklilik yoktur, çünkü sanat özgündür.Her çağ ancak belirli ölçüde özgün olabilmiştir.En kudretli dahi bile bu sınırların ötesini geçmemiştir. Sanatçı kalıplaşmış yada kabul görünmeyen form adetlerine gözünü kapamalı ve çağının geçici öğretilerini ve istekleri kulak asmamalıdır.Yanlızca içsel ihtiyacını izleyip ona kulak vermelidir.Fiziksel kurallara göre değil içsel ihtiyacın yani RUHUN kurallarına göre oynamalıdır. Sanat ve ruh sıkı sıkıya bağlıdırlar ve birbirini tamamlarlar.Ruhun inançsızlıkla boğulduğu zamanlardaysa, sanat amaçsızlaşır ve sanat yalnızca sanat içindir denir.Amaç hiçbir zaman bir formdan ustalaşmak değildir, formu içsel anlamına kavuşturmak ve anlamlandırmaktır. Sanatçının öznel unsuru, içsel ve nesnel unsurlarının dışsal ve belirli ifadesidir. Özgürleşme, içsel ihtiyacın yolunda ilerlemeli.
Sanatçının nesnel şeylere bakış açını, duyular dünyasının dışsal ifadesi, formu olarak nitelendirilir.Sanatçı kendi içsel ihtiyacını gidermek için nesnelere kendi öznel unsurlarını verir.Dışsal ifadelerle kendi arzuladığı ‘’içsel ihtiyaçını’’ giderir.Kimi zaman form verir, kimi zamanda renk verir. Renk, kendine özgü bir dizi olanak sağlar ve bu olanaklar, formla birleştirilince zenginleşir.
Doğaçlama yani içsel karakterin, maddi olmayan doğanın, büyük ölcüde bilinsiz ifadesi sanatın sürecinde önemli bir unsurdur. Sanatçı her formu kullanbilir çünkü içsel isteği dışsal ifade de bulabilir ve keşfedebilir. Nesnel unsurun dışsal ifadesine duyulan kaçınılmaz arzu burada ‘’içsel ihtiyaç’’ olarak adlandırılmış itkidir.İçsel ihtiyacın kullandıpı formlar günden güne değişir ve sürekli ilerler; böylece, bugün içsel armoniye dair olan şey, yarın dışsal armoniye ait hale gelecektir.Sanatın İçsel ruhu, belirli dönemlere ait sışsal formları daha ileri ifadelere ulaşmak üzere basamak olarak kullanmaktadır.