30 Aralık 2016 Cuma



Uzun zamandır tablo paylaşmadığımı fark ettim ve bugün, Winslow Homer’in ‘’The Fog warning’’ adlı tablosunu seçmeyi uygun kendime gördüm.
Tabloya ilk baktığımız zaman görkemli, engin bir okyanus manzarası görüyoruz ama halbuki, bundan çok daha fazlası var. Ön planda yüzü pek belli olmayan, botunda 2 tane kocaman balığı olan bir balıkçıyı görüyoruz. Yüzü pek belli olmasa da bana, ilginç bir şekilde endişeli olduğu hissi verdi. İnternetten Homer'in diğer tablolarına baktığım zamanda çoğunlukla figürlerinin yüzlerini pek göstermediğini fark ettim.Sanatçının kendine has bir tarzı olsa gerek. Her neyse, gemi ufuk çizgisinden kaybolmak üzere. Balıkçı, bakışlarını gemiye doğru çevirmiş ve yavaşça geminin siste  kaybolacağını ve acık denizde tek başına kalacağını düşünüyor. Bu acı verici bir olay.Çünkü balıkçı anlaşıldığı üzere, balıkları yakalamak için denizde epeyce uzun zaman geçirmiş. Bu da yetmezmiş gibi, gemisine dönmek için hırçın dalgalarla bir o kadar daha efor harcaması gerekiyor.Karanlığın çökmek üzere olduğunu ve tehlikenin yaklaştığı duygusu gözler üzere sürüyor Homer. Dalgaları ve köpükleri kullandığı fırça darbeleriyle akıllıca kullanmış. Siyah tonlarla denize derinlik hissi vermiş. İlk başta dediğim gibi bir manzara resminden çok daha fazlası. Sanatçı, doğanın açımazlığını ve insanın doğaya karşı olan gayretini, çatışmasını gözler üzere sermiş.Küçük ayrıntılar resmin bütünlüğünü okuyup hikayesini çıkarmaya çalıştım.Umarım size de aynı duyguları uyandırıyordur.

30 Temmuz 2016 Cumartesi


Frida Kahlo



Halkın ressamı, Meksika'nın devrimci ruhlu kadını.Kendisini böyle tanımlardı Frida.Macar bir baba ve Kızılderili bir anne tarafından Temmuz 1907 günü dünyaya geldi.Ama kendisi 7 temmuz Meksika  Devrimi tarihinde doğduğunu ısrarla benimser.Meksika devrimi halkın diktatörya rejimine Porfirio Díaz'e karşı ayaklandığı 20. yüzyılın ilk büyük devrimiydi.Bundan dolayı Frida kendini modern Meksika'nın bir misyonu olarak görmüştü.


6 yaşında çocuk felci geçirir ve bacağı sakat kalır.Ama bu durum ona engel olmaz.Dönemin en iyi üniversitesinden tıp eğitimi alır.Eğitimi sırasında sanat, felsefe ve edebiyat gibi alanlara ilgisi artık.Fakat 19 yaşında talihsiz bir trafik kazası geçirir ve ağır yaralanır.Hastanede geçirdiği sıkıntılı günlerde resim yaparak meşgale bulur.Ama bu meşgaleden çok bir yaşam tarzına dönüşür.Önüne bir ayna koyarak kendi oto portrelerini yapmaya başlar.İki yıllık bu meşakkatli zaman sonunda artık o bir ressamdır.Kendisi her ne kadar fiziksel acılar çekse de bu kaza ona bir sanatçı kimliği kazandırmıştır.Tabi kendisinin de dediği gibi en büyük kazası bu değildi, Diego Rivera'ydı.



Diego dönemin ünlü Meksikalı ressamı ve aynı zamanda Frida'nın kocasıydı.. Çiftin aşkları kadar sadakatsizlikleri de ünlüydü. Diego başlattı, Frida kendini durduramadı; Fransız asıllı bir dansçı kadınla da oldu, evliliğini gizleyip 10 yıl kadar New York’ta yaşayan ünlü Macar fotoğrafçı Nickolas Muray ile de. Nikolas, Frida’nın evli olduğunu öğrendiğinde iş işten geçmişti. 1939’da Frida ve Diego boşandığında, Nickolas ümitlendi ama 1 yıl sonra tekrar evlendiler. Frida&Nick hayatları boyunca dost oldular. Nickolas’ın 10binden fazla fotoğrafı vardı ama O’nu meşhur yapan çektiği Frida fotoğrafları oldu.Frida'nın resimleri çok geçmeden New York'ta ve Paris'te popüler oldu.









Yanda görmüş olduğunuz “İki Frida” resmini Diego ile ayrılığı dönemde yaptı.Diego’nun sevdiği Frida, soldaki Frida’nın farklı yüzüydü.Frida 13 Temmuz 1954'te akciğer embolisinden son nefesini verdi.Geriye bıraktığı son tablosu Yaşasın Yaşam adlı bir natürmorttu.


28 Mayıs 2016 Cumartesi

Claude Monet : Gün Doğumu

Claude Monet : Gün Doğumu 1872
Tablo 1872'te Claude Monet tarafından yapıldı ve Paris Salon Galeri'ndeki bağımsız sergide görücüye çıktı. Blogumdaki ilk bu tabloyu açıklamak istedim.Çünkü bu sıradan bir tablo değil.Bu tablo Empresyonizm (izlenimcilik) akımının  doğmasına neden olan bir kaynak eserdi.İzlenimcilik modern resim sanatının en devrimci hareketidir. Objektif bir gerçekten, nesnellikten uzak bir anlatımla Monet, gün doğumunu kendi içinde oluşturduğu izlenimle çok güzel yansıtmış.Fırça darbeleriyle oluşturduğu değişik renklerle, ışığın etkisini yaratmayı başarmış.Tabi bu renkler pek canlı renkler değil.Bundan dolayı resimde netlik ve canlılık yok. Monet bu tabloda şiirsel ve duygusal bir betimleme yapmış.Bu sisli deniz sahnesine bu yakışır doğrusu.Sabah güneşinin suya yansımasıyla iki kayık ve belli belirsiz birkaç insan silueti..Resimdeki şiirsellik muazzam.

25 Mayıs 2016 Çarşamba

Pavlus'un Hristiyanlıktaki önemi


Sonuna kadar gidip düşünceleri uğruna ölen tek kişi Sokrates değildi.İsa da benzer şekilde düşünceleri uğruna ölmüştür.Ölümünden yaklaşık 30 40 yıl sonra  Matta,  Markos,  Luka ve Yuhanna tarafından öğretileri kaleme alınmıştır.Hiçbiri daha önce İsa ile tanışmasa da onun hakkında bu kadar çok şey yazmaları bir o kadar ironiktir.Ama Yeni Ahit'in (Kitabı Mukaddes) asıl kalem erbabı Pavlustur. Aziz Pavlus'un yeni ahitteki parmağı oldukça büyüktü. O ilk Hristiyan ''Teolog''du.Kendisinden sonraki Hristiyan düşünürlere esin kaynağı olmuştur.Martin Luther, Augustinus, Karl Barth gibi büyük düşünürler üzerinde büyük etki yaratmıştır.İlerideki yazılarımda özellikle Augustinus üzerinde de ayrıca değineceğim.


Adam Elsheimer'ın Pavlus tasviri (1604)





Pavlus, Kudüs'teki Yahudi otoriterinden aldığı  emirle İsa'nın yolunda gidenleri yakalayıp geri getirmek için çıktığı Şam yolundaydı.Birden gökten bir ışık çevreyi aydınlattığı ve İsa'nın kendisine görüldüğünden bahseder ve kör olur.Üç gün sonra tekrar görme yetisini kazanır ve bu yolculuk sonunda Hristiyan olur.O günden sonra Pavlus bütün Roma İmparatorluğu gezerek vaazlar vermeye başlar.Kendisine havari diye isimlendirir.Halbuki İsa'nın yaşadığı dönemde şahsi bir temas kurmamıştır.Sebebi Pavlus'un kendi mektuplarında da bahsettiği gibi kendisini hain Yahuda'nın yerini almasıdır.Hristiyanlıkta Yahuda İsa'yı ele veren kişidir.Pavlus bir İncil yazmamıştır.Bunun yerine birçok seyahati sırasında İsa'ya inanan insanlardan oluşan cemaatlere düzenli mektuplar göndererek bilgilendirmişti. Aslında mektuplar onun havarisel vazifesinin bir devamı ve uzaması 
olarak da göz önünde bulundurulabilir .Eski Ahitteki  Hz Musa'nın yasa ve yasaklarını yürürlükten kaldırmış yeni bir anlayış getirmiştir.Kimileri Pavlus'u İsa'dan bağımsız bir din kurmakla suçluyorlar.Tabi konu hala tartışılmaya devam edilmektedir.Ayrıca Pavlus İsa'nın öğretileri açıklarken ahlak ve iyi amel görüşlerini  Yeni Platoncuların, Stoacıların ve Epikurosçuların felsefi  görüşlerini  ile sentezlendiği  de düşünülür.Kısaca Pavlus, modern İncilin temelini atmış ve Hristiyanlığı küreselleştirmede önemli bir misyon olmuştur.


Valentin de Boulogne'ya atfedilen Pavlus, Mektuplarını Yazıyor








23 Mayıs 2016 Pazartesi

EFSANEDEN GERÇEĞE


Raffaello Sanzio / Atina okulu  1509-1511  



İlk çağlardan beri insanlar doğada ki sıra dışı olayları farklı imgelerle betimlemiş ve açıklama getirmeye çalışmalardı.Tarihin babası olarak bildiğimiz Bodrumlu Herodot,  Antik Yunanistan'ın inanç sisteminin bir parçası olmuş ve doğadaki  bu olayların sonuçlarını mitler yoluyla hikayeler yazmıştır.Her ne kadar hikayeleri mitolojik olsa da, Antik yunan kültürü ve önemli savaşlarına (Yunan- Pers savaşlarına) ait salt fikirleri anlamamıza yardımcı olmuştur. Ardından yunan filozofları doğayı ve doğal süreci mitolojik öğelerden ziyade doğal nedenler aramaya başladılar.Böylelikle doğa filozofları doğmuş oldu.Doğa filozofları doğal süreci doğanın kendisini gözlemleyerek anlamaya çalıştılar. Şimşeğin ve gök gürültüsünü, kışı ve ilkbaharı tanrılar dünyasındaki  bir takım olaylarla açıklamaktan çok farklı bir şeydi bu.Böylelikle felsefe dine bağlı olmaktan kurtulmuştu.





Jacques-Louis David- Sokratesin ölümü






İÖ.450 yılların Atina yunan kültür başkenti konumundaydı.Dönemin en ünlü filozoflarından Sokrates Atina pazarlarında dolaşır insanlara sorular sorardı.Sokrates bir şey bilmiyormuş gibi yapmakla insanları akıllarını kullanmaya zorluyordu.Cahil rolü oynuyordu 
bir bakıma Sokrates.Buna psikolojide Sokratik ironi deniliyor.Bazen Sokrates'le 
karşılaşmak pahalıya patlayabilir insan koca bir kalabalığın önünde küçük düşebilirdi.Bu yüzden Sokrates'i çoğu zaman dönemin burjuvası ve iktidar sahipleri sinir bozucu buluyorlardı. Sokrates'e göre erdem, bir biçimde bilgiyle eştir.Bununla beraber ,evrensel iyi ve doğruluk normları olduğundan da bahseder. Bu konseptlerin evrensel yönü hem doğru bilgiyi, hem evrensel olanın bilgisini, hem de tüm insanlar için geçerli olan objektif ahlakı sağlamlaştırmasıdır.Mutlak erdeme  yani  yunanca (Arete'ye) sahip olan kişi işlerini doğru şekilde yerine getirecektir.Sonuç olarak iyi, mutluluk, erdem vb. evrensel kavramların kavramsal analizi ahlakî davranış için önemlidir.Hiçbir yazılı kaynağı olmamasına karşın Sokrates bir konuşma ustasıydı.Bugün Platon sayesinde felsefi  öğretilerini anlayabiliyoruz.Lakin İ.Ö 399 yılında, ''gençliği yozlaştırmak'' ve ''yeni tanrılar ortaya atmak'' la suçlandı ve ölüme mahkûm  edildi.Kendi çağının bile anlaşmaz bir kişisi olmuş olan Sokrates  döneminden sonrakilere ilham kaynağı olmuştur.

20 Nisan 2016 Çarşamba

ERDEME GİDEN YOL





Konunun başladığından anlayacağınız gibi erdemliğin, dürüslüğün ve ahlakın bir sorumluluk olduğu bu felsefeden kısa bir bilgi vereceğim.Bu yazıda olabildiğimce sıkmadan, konunun bütünlüğü bozmadan size bu felsefeden bahsetmek istiyorum.Öncelikle Konfüçyüscülük, ahlaki ve felsefi bir Doğu Asya felsefesidir.Bireyin ahlakı ve iyi amellerini üzerine kurulu öğretidir.Bu felsefenin bireyin erdemini konu aldığından bahsetmiştim ama aynı zamanda sosyal, dini ve politik konulara da değinir.Atasözleri ve belagat yani söz sanatlarını kullanarak bireyi bilgilendirmekle yükümlüdür.Öyle bir felsefedir ki bu, Doğu Asya' nın tarihini ve kültürünü muazzam ölçüde etkilemiş ve Doğu Asya'daki bazı devletler devlet dini olarak benimsemiştir.Gelin önce Konfüçyüzcülük felsefesinin kurucusu tanıyalım
Kurucusu felsefenin isminden de anlayacağın gibi Konfücyüsdür. Döneminin bilgini ve sosyal bir filozofudur.Bazı tarihçiler ''Çin'in Sokratezi'' bile der. Konfücyüs'ün diğer filozoflardan ayıran en önemli özelliği ikna sanatını öyle batıdaki felsefeciler gibi tümdengelime dayanan bir akıl yürütmeyle değil, atasözleri ve söz sanatlarıyla kullanmasıdır.Niyetim bazı batılı okuyucular bu atasözlerinin bazılarını bulanık ve anlaşılmaz olarak görür.Mesela Beş Klasik kitabından birkaç örnek ;


·         Bildiğini bilenin arkasından gidiniz, bildiğini bilmeyeni uyarınız, bilmediğini bilene öğretiniz, bilmediğini bilmeyenden kaçınız.


·         Bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri varsa, o yerde güneş batıyor demektir.


·         Doğrunun ne olduğunu görüyor fakat onu yapmakta başarısız oluyorsanız eksikliğiniz cesarettir.



Ona göre ideal insan akıllı, cesur, kibar, törelere saygılı; hırslı olmayan ve mütecazi bir kimsedir.Diğer bir değişle Chun tzu der.Anlamı azilzade yani kültürlü de diyebiliriz.Bazı kaynaklarda hükümdarın oğlu manasında da kullanılmıştır.Konfücyüs 'a göre ideal bir toplum düzeni kurmak için halkı esas alınmalıdır.Halkın refahı ve saadeti toplumun düzeninde önemli bir vazifedir.Bu görüşü ile hümanist bir kişi olduğu sonucuna da rahatla varabiliriz.Hatta "Kendin için istemediğini başkalarına yapma" sözü de Rén'in Altın Kuralı olarak görür.
Rén'in konfüscülükte politik bir tutumu vardır.Konfüsçülük'e göre Rén insancıl davranma yani insani ilişkiler sergileme biçimidir.Hükümdarların ve devleti yöneten sınıfların Rén'e uymasını buyurmuştur.Aksi taktirde insancıl olmayan hükümdarın Gök aldığı yetki 'yi, yâni hükmetme yetkisini kaybetme tehlikesi vardır.



Peki, Konfüçyüsçülük bir din midir? Soru hala tartışılıyor.Birçok ayinin olmasına rağmen bu ibadetler bir meditasyon olarak uygulanıyor .Konfüçyüscülük, coğunlukla dünyevi ve ahlaki bir gelenek olarak görülür yani bir din olarak değil. Kuşkusuz ki, Konfüçyüs 'un öğretileri Buda'nın Sokrat 'ın ve İsa'nın kendi öz fikirleri gibi günümüze kadar değiştirmeden kalmamıştır. Çoğu Kutsal kitaplardaki gibi değiştirmeler ve oynamalar yapılmıştır.Sonuç olarak bu felsefe bireyin ve devlet büyüklerinın erdemini, ahlakını ve Ren'i (insancılığı) esas alan katı bir felsefi öğretidir.Haftaya bir başka konuyla görüşmek üzere :)

14 Nisan 2016 Perşembe

Blog a başlayış

Merhaba.İlk giriş cümlesi denemelerin, hikayelerin, öykülerin ve daha nice yazı türlerinin en zor kısmıdır.Kafamda çok bir şey kurgulamadığım için direk amacımı açıklamak istiyorum.Bugün bir blog sayfası kurmaya karar verdim.Nedenini tam olarak anlayamadığım bir istekti bu.Tabi, bu blog sayfasını bir gezi blogu veya kişisel blog olmaktan ziyade ilgi alanım olan sanat konulu paylaşımlar yapmayı planladım.Sadece sanat değil bununla bağlantılı olan tarih ile ilgili paylaşımlar yapmayı da planlıyorum.Açıkçası, elim yazı yazmaya pek alışkın değildir ama, yaza yaza gelişeceğini umuyorum.Tek amacım siz okuyuculara bilgilerimi paylaşmak ve yarar gütmektir.Ünlü filozof Konfüçyus derki;

Bilgiye sahip olarak doğmuş biri değilim.Öğretmeyi seviyorum ve öğrenmeye çalıyorum.

İşte benim yegâne sebebim budur.Bu hafta sonuna kadar Konfüçyüsçülük felsefesi hakkında bir yazı yazmayı planlıyorum.Umarım ki yararlı bir yazı olur.